22-01-2025Saat:01:10

En son iyilik, merhamet, en iyi biziz, en namuslu biziz, işte vicdan, işte feraset, iyi, iyi, iyi ve de iyi diye bırakmıştık Deha dizisini. Aradan üç hafta geçti. Ben hala bu dizi neden bölümlerce anlattığı hikâyeyi birden unuttu, neden bir türlü hikâye ilerlemiyor, neden sürekli iyilik pompalanıyor diye düşünürken-ki hala anlam veremiyorum son bölümlerde karakterlerin nasıl bu kadar beyin hasarına uğradığına, neden bu kadar sapıttığına- yepyeni bir sayfa vadederek geri döndü. Bana vadedilen hikâye bu muydu? Belki sonuçta varacağı yol buydu ancak yine de bu değildi. Rayından bir güzel çıktı her şey. Yani böyle bir hikâyeyi 15 bölümde nasıl harcayıp, nasıl böyle yerinde saydırdınız, yetmedi son bölümlerde her şeyi karıştırdınız hala inanamıyorum. Sevgili senarist, zor durumdaysanız ‘vicdan’ diye akrostiş yapın, ben anlarım.
İkinci şanslara inanırım ben. Üçüncüyü vermem ama baştan belirteyim. Bir umut işte, bir şans daha verelim dedik, çok şeyler olan ama aslında hiçbir şey olmayan dizimizde artık bir şeyler olacak herhalde dedik ilk fragmanın da etkisiyle, kadro da çok iyi dedik oturduk ekran başına. Geçiş bölümü dediğimiz bölümlerden biriydi. Nasıl bir geçişse 15 bölümdür geçemedik zaten. Bölümün başlarında yine biraz sıkıldım. Ama genel olarak bu açtığı yeni sayfa bende bir merak uyandırdı. Bölüm de önceki bölümlere göre iyiydi. Ama benim güzelim ana hikayemi, karakterlerimi yediğiniz için hala kızgınım. Senariste ufak bir önerim var. Son 3-4 bölüm anlık yazılıyor gibi geliyor demiştim daha önce. Aksine de beni kimse inandıramaz. Bence şöyle korkmadan artık girdiğiniz yol neyse bir yazın, bir oraya bir buraya sapmadan, biz de izleyelim. Karar verin artık ne tarz bir hikâye anlatmak istediğinize. Bu dizide aslolan hikâye. Aksiyon. Olaylar. Dehalık bir şeyler. Karakter evrimleri. İç çatışmalar, dış çatışmalar. Ne olur şu yola bir girin ve yazın artık. Gireceğiz de diyorsunuz bu bölümle bambaşka bir aksla da olsa. Hayırlısı... O zaman… Perde…
En son karakterleri bıraktığımız yeri hatırlayalım. Karga sarhoştu, mahpusa düşmüştü. Cesur Devran ölsün-hala inanamıyorum- diye dolanıyordu. Beyninde enfarkt olan aşiret reyisi amcamız bilmeceler falan böyle alengirli bir şeyler yapmaya çalışıp iki kızımızı da kaçırtmıştı. Baba oğul birbirlerinden habersiz kızları arıyordu. Devran kuyunun dibinde İmre’yi bulmuştu Esme sanarak. Biz de ne çok şaşırmıştık ama. Şaşıra şaşıra bir hal olmuştuk. Tepeden şıpı şıpı yağmur yağarken İmre kucağında isyan ederek bitirmiştik sahneyi. Diğer taraftan İskender, İmre’yi bulamayıp kafasını duvarlara vuruyordu. Esme de -aşiret reyisi amca insan utanır, iki gün önce kızı gelin almaya çalışıyorsun, kız sana sonra yardım ediyor, yine yaranamıyor, gidip kızı kaçırtıyorsun- nerde olduğunu bilmediğimiz bir yerde baygın bir halde yatıyordu. Devran ve İmre ile devam etti sahne, çamurun içinde yuvarlandılar bir süre. Devran aklını yitirmek üzereydi son olayların da etkisiyle. Aras Bulut İynemli’yi gerçekten hakketmiyoruz ya. Güzel bir sahneydi, sevdim. “Aklımı korumam lazım bana yaslan.” tretmanı da hoşuma gitti. Melis Sezen’i ilk defa izliyorum bu dizi ile. İmre karakterini izlemeyi sevdiğimi -büyük harflerle SEVİYORUM- daha önce de söylemiştim. Aksi olması için dayatılmasına rağmen. Devran tarafından kurtarıldığına mı sevinsin kız, yoksa “Esme nerde?” diye Devran’ın kafayı yemiş halde sayıklamasına mı üzülsün... Sonrasında İskender geldi, İmre’yi çıkardılar. İmre şifreyi söyledi ve Devran koşturdu Esme’yi kurtarmaya. Esme’yi buldu bulmasına -ki bu konu bölümün yarısını alır uzattıkça uzatırlar diyordum, uzatılmadığına memnunum- ancak yine senarist herhalde hırs yaptı dehalık bir şeyler yok dememize, orda basınçlar masınçlar bir şeyleri çözdü kucağında Esme garibimle ve kaybetme korkusuyla koştur koştur oradan çıktı, patlama ve epilepsi kriziyle bu sayfa kapandı.
Sonunda İhsan amca defterinin kapanmasına sevindim çünkü bu aşiret reyisi olayı beni çok baymıştı. Birdenbire çıkan saçma sapan bir konu. Olan canım Karga’ya oldu. Ah ah, nasıl bir potansiyel arka plana atıldı hala inanamıyorum. Bu arada Sofi de artık biraz daha hikâyeye dahil olabilir mi?
Sonunda Cesur sahneye girdi. Özlemişiz kendisini izlemeyi. En son takıntılı âşık olacaktı ama senarist herhalde Taner Ölmez’in bu karakteri oynadığını geç de olsa fark etti. Onun zekasını, ortalığı karıştırmasını izlemeyi seviyorum. Bir bölümü Cesur firarda ile harcayacağınıza keşke İskender’le Devran’la daha dolu dinamikler yazsaydınız da izleseydik. Akıllı bir karakter. Kardeşiyle de kavuşsun bir an önce, sürekli zoom yaptığınız o şahmeran nerdeyse onu da geri versin İmre’ye. Atlar, kurtlar, ejderhalar, turna kuşları, kargalar… National Geographic izliyoruz sanki. Büyük büyük karakter kartları. O kartların ne kadar doldurulduğu koca bir soru işareti. İmre-Cesur ve Aysel-Cesur izlemeyi de iple çekiyorum. Annesini vurduktan sonra o kısım da hiç işlenememişti umarım orayı da işlerler. Hiç kimse bembeyaz değil doğru. Ancak hiç kimse de simsiyah değil. Cesur’u fazla siyah yazıp o ayarı bence kaçırmıştı senarist ancak şu an biraz daha dengeleyecek gibi duruyor. Esme ve Cesur’un sahneleri olunca birbirleri ile evrilirler diye düşünmüştüm ben. Bembeyaz bir karakter ile simsiyaha doğru giden bir karakter. O da yalan oldu artık. Neyse, hoş geldin Cesur.
Devran’la İskender sahneleri eğlenceliydi. Akıllı bir çocuk diye övmesi, yine kazık atacak olması, baba oğul didişmesi... İskender seyir zevki olan bir karakter. Gönül isterdi ki baba oğul savaşı içinde izlemeye devam edelim ama tabii o hikâyeyi hüp diye içinize çekince oradan da geri dönüş olmuyor artık. Bu bölümle ilgili o komediyle harmanlanmış toplu sahneleri çok sevdim. Sonunda tüm karakterleri bir yerde görebiliyoruz. Cennet Mahallesi gibi hepsinin tek bir evde toplanıp didişmesini izlemek eğlenceliydi. İmre gibi kahkaha atarak izledim ben de sahneyi. Gerçi şimdi oradan da bir iki laf edersiniz kadın dediğin kahkaha atmayacak falan diye.

Devran Karan... Sana gelince... Dizinin bana en geçmeyen karakterlerinden biri olarak 3 haftalık araya girmişti kendisi. Ne vicdanmış be. Bu bölüm herhalde senarist Devran White diye bir karakterle yola devam etmek istedi. Beyninde tümör olan karakterimiz 6 ay ömrü kaldığını öğreniyor -sırada ne var, saçını sıfıra mı vuracak?-, üniversite amfisinde öğrenciler hayatın gerçekleri ile kendisini tanıştırıyor. Günaydın paşam, bize sorsan söylerdik sana. Birden pat diye gaza geldi, altın havuzu yapmaya karar verdi. Sevgili senarist, karakter evrilmesi böyle bir şey değil sanki ya. Zamanla, süreçle olması gereken bir şey. Hani sizin bir türlü izin vermediğiniz o süreç. Bu sürecin bu kadar kısa olduğunu da sanmıyorum. Yine kendi içindeki çatışmaları göreceğiz, görmeliyiz bence. Ama böyle mi evrilecekti? Hikâye başta bunu mu vadediyordu? Tabii ki hayır. Aman, neler ummuştum oysa. Geldiğimiz noktada ailesi için kendisini içindeki kötü adama teslim eden bir karakter olacak gibi. İçindeki kahramanla umarım çatışmaya devam edersin de bir nebze de olsa tatmin oluruz. Gerçi savaşman gerekecek bir duygu daha var da neyse. Oğlunun dahi olup milyonluk soru çözmesiyle gururlanmayıp bu durumla gururlanan İskender peki? Polisle iş birliği yapıp bir yandan da mafyanın paralara çökme fikri hiç değilse vicdan ve iyilik perisi kılıcıyla savaşmaktan iyidir diye düşünüp yola devam edelim.
O kuyu sahnesinde kendi başına ayağa kalkıp Devran’ı ittirdiği anı, Esme için geldiğini anlayıp yaşadığı hayal kırıklığını, en sonunda da Devran için korkmasını izlerken dedim evet, yine hüzünlü kek olarak devam edecek İmre karakteri. Cıvıl cıvıl şarkılarla giren karakteri ne ara böyle aşık edip acı çekecek hale soktunuz hala anlayamıyorum ama senarist İmre’yi en dibe itti. İtmelere doyamadı, canlı canlı izletti Esme’nin Devran’a yeni bir hayat ve evlilik teklifini. Şükür diyorum. Çok şükür, sonunda kendini hatırladı ve yoluna bakmaya karar verdi. Senarist de herhalde hikayesinin o kısmını tekrardan hatırladı. Benim İmre’yi illa Devranla izlemek gibi bir derdim yok. Saçma bir yere karakteri hapsettiniz bölümlerdir. Ben kendi hikayesini izlemeyi seviyorum. Mafyatik işlerde, o karanlık dünyada, İskender’le, Cesurla, Aysel’le. İlla Devran’a bağlı bir karakter olarak izlememize gerek yok. O kendi başına hikayesi ile gelen ve bir hikayesi olacağı vaadedilen bir karakter. Hep aynı şeyi yapıyorsunuz. Bir karakter sokuyorsunuz hikâyeye. Sonra onu bir erkeğe aşık edip o duruşunu yok ediyorsunuz. Özgür ruhunu, parlak zekasını görelim. Devran uyanıp bir şeylerin farkına varıp vaadedilen hayat sınavını kabul edene kadar İmre’nin artık kendi yoluna bakması en doğrusuydu, öyle de oldu. Devran'la vedalara doyamadılar ama bu seferki sondu diye umuyorum. Normal insanlar gibi konuştular, başımıza bir iş gelmese bari. Devran hala onun kendisini umursadığına inanmıyor. Dahi değil salak bu çocuk, salak. Kendi içinde de çatışmaya devam ediyor. “Karşımdayken yüzüme bakamıyorsun, giderken arkamdan bakma bari.” “Arkasında da gözleri var. Arkasında da. Ama suç sende oğlum. Bakma. Bakma mesela. Yapma. Etma.

Ancak bazen diyorum ben acaba farklı bir dizi mi izledim? Daha önce de belirttim, bana vaadedilen hikâye bir baba oğul savaşı ve hayatının sınavı olan karakterle karşılaşıp, o kınadığı, anlam veremediği duygu ile evrilecek, dönüşecek olan bir karakter. Ki kendisi vicdan yukarı, vicdan aşağı diye 15 bölümdür kendi etrafında dönmekte. Ben bölümleri hafta hafta değil, diziye sonradan başlayarak peş peşe izledim, olaylar, hikâye böyle gitmeye çalışıyordu bir türlü o ana kısma giremeden. Senarist bölümlerce anlattı Devran’ın Esme’yi ne kadar çok sevdiğini. Bunu inkâr edersek ağzımız yüzümüz yamulur. 15 yıllık sevgililik, çocukluktan gelen tertemiz bir sevgi, emek, aile olmak, dostluk, arkadaşlık ve gerçekten de Devran’ın en masum yanı, biz bunları gördük zaten. Görmesine de ama… Ama işte aşk… Aşk bir ateş. Yine bana kızacaksınız ama kızmayın. Bir adam bir kadına aşıksa başka bir kadınla flört etmez. Onu ilk gördüğü an “Allah’ım nasip etme.” demez. Saçmalık. Her aşk kelimesi geçtiğinde o diğer kadın gösterilmez. “Hislerinle savaşacaksın.” diye bir tretman yapılmaz. O kadın tarafından öpülünce esas oğlan kendini ana bırakmaz, o kadar tepkisiz kalmaz. “Sen bu değilsin. Unut.” diyerek kendini tokatlamaz. Neden senarist bunları yazsın? Sevgilisine sarılırken o kadına o şekilde bakmaz. Hele hele bu kadın onu öptüyse bunu bile bile “Seni tehlikeye atmam.” diyerek “Sadece bu yüzden mi?” sorusuna yine yanıtsız kalmaz. Neden bu sahneyi çeksinler? Haydi bunları da yaptı diyelim. Eğer sevgilisiyle bu kadın yüzünden ayrıldıysa bu kadının dibine girip “Hoşça kal. Kendine iyi bak.” diyerek o bakışlarla bakmaz. Senarist bu aşk kavramının üstüne bir yerde hikâye sapıtana kadar çok fazla bastı. Yine diyorum bunu yapan ben değilim, senarist. Ben sadece bu gösterdiklerini izledim. Bunlar benim temennim değildi. İzlediklerimdi. Ve evet bu adam bu kadından etkileniyor, diğer kadına âşık olsa zaten bu sahneler, bu replikler olmaz dedim. Bunlar olduktan sonra, bunları izledikten sonra, esas oğlan döne döne diğer kadına veda ettikten sonra, hepsi hayal çıkmadığı sürece ben bu adamın sevgilisine âşık olduğuna nasıl inanayım? İnanamam, zaten inanmam da istenmiyor bunları izlettirdiklerine göre. Hikâye zaten buydu. Bu adam Esme’yi sevmiyor mu? Kendinizi kandırırsınız. Bu adam Esme’yi çok seviyor. Adam delirdi Esme’yi aldılar diye. Korkudan ruhunu teslim etti. Esme’yi sevmiyor ya, vicdandan bu, vicdandan diyenler kendilerini kandırıyorlar sadece. Aynı bunun aşk olduğunu söyleyenler gibi. Aşk vurgusu hiçbir zaman yapılmadı bu ikiliye. Sanki bunları ben uyduruyorum, bana ne kızıyorsunuz? Gidin Devran’a kızın. Bakmasaydı. Yapmasaydı. Etmeseydi. Minionsların konuşmasını dinliyorum gibi anlam veremediğim bir şekilde ‘metres, metres, metres’ diye bir kelime dönüyor, diyorum acaba paralel evrende falan mı başka sahneler oluyor benim bilmediğim de sanki tarihteki sevgilisi olup başka bir kadından etkilenen ilk erkek karakter Devran karakteriymiş gibi davranılıyor, erkek karakter ne güzel de aklanıyor, oh oh. Erkekler işte. Doğuştan şanslılar…
Ben tabii bu haberi biraz rötarlı öğrendim ama dediler ki Esme karakteri diziden çıkacak. Ben şok. Daha önceden de belirtmiştim ben bu kadar bembeyaz karakterleri sevmiyorum, sevemiyorum. Bu dizideki Esme karakterini böyle bir hikâye içerisinde ben sevemedim. Karakter diye tekrar belirteyim de insanlar karakterle oyuncuyu aynı kişi sanıyorlar sonra. Karakteri çok beyaz yazıldı. Özellikle mi yazıldı bilmiyorum. Evrilirdi belki o da bazı kavramları kendi içinde sorgulayarak, değişerek, dönüşerek ama böyle bembeyaz halde bırakarak veda ettirmek istediler herhalde bu karaktere, sağlık olsun. Sevenleri var, Devran'la yakıştırıp izlemek isteyenleri de var. Herkes aynı şeyleri sevmek zorunda, aynı hikayelerden keyif almak zorunda değil. Gayet de doğal. Onlar üzülmüştür elbet. Benim de sevdiğim bir karakter diziden çıksa ben de üzülürüm, haklılar. Esme gerçekten de hem bu hikâyenin, hem de Devran’ın en masum yanı. Fazla masum bu hikâye için. Fazla. Bu karakter ölse büyük haksızlık olurdu. Tamam bembeyaz da o kadar da değil, neden ölsün kızcağız durduk yere sırf fazla beyaz diye. Yurt dışında bir şansı oldu, Devran’ı da çekip çıkarmak istedi bu dünyadan kendisiyle birlikte. Bir yüzük aldı ve evlenme teklif etti. Etti etmesine de. İşte hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir demişler. Hiç değilse o bu dünyadan çıkıp bir yerlerde bir geleceği olan bir yere gitti. Devran'la vedası bence olması gerektiği gibiydi. Güzel bir sahneydi. Üzülme Esme, bu Devran seni bu işin sonunda daha çok üzerdi, üzecekti, inan bana. Devran eski hayatına, vicdan perisi haline -umuyorum-, çocukluğuna, hayallerine, en çok sevdiğine, umutlarına ve artı birine veda etti. Senarist de artık çift savaşları bahanesine veda etmiştir diye umuyorum. Artık gereksiz uzayan, amacından sapan bu konuyu bir kenara koyduysak işlememiz gereken ana hikâyeyi lütfen işleyelim. Aslolan hikâye. Hikâye, hikâye ve de hikâye. Şu karakterleri işleyelim artık bahaneniz bittiyse.
Ahsen Eroğlu’nun da eline, emeğine sağlık. Kendisini Erşan Kuneri 2 ile tanıdım, sayesinde çok da gülmüştüm, sağ olsun. Yolu açık olsun.
Ve en sonunda herkes yine tek bir mekânda toplandı, çok da güzel oldu. Orda karşılıklı dinamikleri izlemek keyifli olacak gibi. Ve sahneye sonunda Kuduz girdi. Sırada hangi karakter var? Tetanoz mu? Cesur-Kuduz vs. İskender-Devran. Sen şimdi gerçekten kral gibi bakıyorsun Devran. Sonunda o aksiyon aksına gireceğiz ve bir şeyler olacak gibi. Olmazsa beni de şuramdan vursunlar. Ama belli de olmaz. Günün sonunda çok şeyler olan ama hiçbir şeyler olmayan, ansızın karakterlerin beyin hasarına uğrayabildiği bir dizi bu. Haydi bakalım. Haftaya görüşmek üzere.
yazan: Tıbbiyeli Kız
kaynak: ranini.tv

Tuğba Yurt
